21 Nisan 2011 Perşembe

Eadweard Muybridge



                           

                                Eadweard Muybridge


1860 yılında, San Fransisco yakınlarında dağlık ve ıssız bir bölgede yol alan bir posta arabası, aniden haydutların saldırısına uğradı. Yolcuların eşyalarını ve arabanın yükünü yağmalayan haydutlar, arabayı içindekilerle birlikte bir uçurumdan aşağı yuvarladıktan sonra kaçtılar. Yolcuların arasında bir de fotoğrafçı vardı: İngiliz asıllı, Edward James Muggeridge. Daha sonra kendi adınıEadweard Muybridge olarak değiştiren ve bu adla ünlenen 30 yaşındaki adam, başından aldığı çok ağır darbeler nedeniyle, kurtarıldıktan sonra uzun süre çalışamamış, iyileşmesi bir hayli zaman almıştı.
Ne var ki, Muybridge sağlığına kavuştuktan sonra yakınları kendisinde belirgin bir mizaç değişimi olduğunu fark ettiler. Fotoğrafçı eskinin aksine, geçimsiz, fevri, asosyal, istikrarsız bir insana dönüşmüştü. İnsanlarla sudan sebeplerle şiddetli tartışmalara giriyor, yalnız geziyor, çok tehlikeli yerlerde, sarp kayalıklarda, uçurumların kenarında, kimsenin yaklaşmaya cesaret edemeyeceği yerlerde fotoğraf çekiyordu. Yaşadığı travmadan sonra yakınları onu tanımakta güçlük çekmeye başlamıştı. Tam anlamıyla bir eksantrik olmuştu Muybridge.
1870’lerde, Muybridge bir tartışmanın içine çekildi: dörtnala koşan bir atın dört ayağı birden herhangi bir anda ressamların o tarihe kadar hayal ettikleri gibi gerçekten yerden kesiliyor muydu ve yanıt evet ise, bacaklar o anda nasıl bir şekil alıyordu? Muybridge takıntılı bir şekilde bu anın fotoğrafını çekme çabası içine girdi. O arada, karısının bir subay ile ilişkisi olduğunu fark ederek adamı öldürdü ve cinayetten yargılandı. Mahkemede, kafa travmasına bağlı olarak akli dengesinin yerinde olmadığı ve onu bu cinayete iten güçlü duygusal nedenler olduğu gerekçesiyle beraat ederek çalışmalarına devam etti ve 5 yıllık çabanın sonunda, 1877 yılında yan yana dizilmiş 24 fotoğraf makinesinden oluşan ve önlerinden dörtnala koşarak geçen atın tetiklemesiyle birbiri ardı sıra koşunun evrelerini görüntüleyen bir düzenek sayesinde tartışmalara açıklık getirdi.
Atın ayakları gerçekten yerden kesiliyordu ve ressamların zannettiğinin aksine o anda ayaklar atın karnının altına toplanıyordu.
Sonuç sadece bu olsaydı belki şu anda Muybridge’den söz ediyor olmazdık. Fotoğrafçının peşine düştüğü o tek kare ile birlikte, diğer kareler de bacakların zaman ekseni boyunca hareketlerinin değişimini gösteriyordu. Bu görüntüleri bir zoopraksiskop cihazı içinde hızla art arda izlemeyi akıl eden Muybridge sinemayı bulmuştu! Nitekim Muybridge hayatının geri kalan bölümünü de aynı takıntılı tutumla insan ve hayvan devinimlerinin evrelerini görüntülemeye vakfetmiştir.
Kısacası, görsel algının belli koşullar oluştuğunda yanılabilmesi ilkesi üzerine inşa edilen ve bugün görsel kültürün belki de en hacimli parçasını oluşturan hareketli görüntü üretimi, bir kafa travması ve onun yol açtığı sıradışı düşünce süreçleri sayesinde varolmuştur.

















VİDEO




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder